27 Şubat 2010

hapşu.

bugün dolmuştaydım işte. kulağımda da kulaklık. müzik dinliyordum. sonra yanımdaki adamın hapşırdığını gördüm. 'çok yaşayın' dedim. kulağımda kulaklık olunca fark etmeden bağırmışım meğer. adam da sessizce hapşırmış meğer. sonra bütün dolmuş bana döndü. kulaklığı çıkardım. 'eksikolmaevladım. sendegörçucuğum. hepberaber. allahınizniyle.' lafları havada uçuştu. hayır yalan söyledim. sadece herkes uzun uzun bana baktı.

- hapşıran adam yüzüme bile bakmadı. kıkırdadı yanımda.

24 Şubat 2010

pekmez.

tüm içecekleri hızlı içtiğim için; dilimi yakmadan, sıcak olan hiçbir şeyi içemiyorum ben. bir tek kahveyi düzgün içebiliyorum işte. küçükken annem zorla pekmez içirmeye çalıştığında burnumu tıkayıp, hemen kurtulmak için hızlı hızlı içtiğim günlere dayanıyor bu sorunun temeli. şimdi sevdiğim şeyleri bile hızlı içiyorum. o yüzden hemen sarhoş olurum mesela.

- bence bu son içtiğim çaydan sonra dilimin ucunda reseptör filan kalmadı. ben size diyim. tadalamıyomlanresmen.

22 Şubat 2010

en.

bigünbirisibana, cemal süreya ve tomris uyar'ın birlikte yaptığı 'küçük prens' çevirisini bulup hediye ederse, o gün dünyanın en mutlu insanları sıralamasında ilk dörde girebilirim. gerçekten. en.

19 Şubat 2010

unutella.

bıçaklarınızın eskiyip eskimediğini anlamak için, buzdolabında uzun süre beklemiş/donmuş nutellayı bıçakla almaya çalışın. bıçak sap ve keskin yerin birleştiği yerden kırılırsa eskimiştir. ben öyle yapıyorum valla.

- nutella, şokellanın yerini aldı. kelime olarak yani. eskiden bütün kakaolufındıkezmelerine şokella derdik oysa. tanrı selpak'ı korusun.

18 Şubat 2010

üvercinka.

güvercinkafası. bugün bi güvercin vardı işte ağacın yanında, durmuş bana bakıyordu. ben de yürüyordum. selam verdim güvercine. sonra güvercin birden korkup kaçmaya çalıştı, kafasını ağaca çarptı, gagasını da. tak diye ses çıktı lan. çizgifilm gibiydi. gülerek 'ehehe, salak' dedim yürümeye devam ettim ben de. amasonradançoküzüldüm.

- anlatınca ilginçkomik olmuyor. ama ben de anlatmamıştım ki zaten. not aldım sadece. ben kazandım.

11 Şubat 2010

akparti.

fikirlerim, savunduğum şeyler var elbet. ama hiçbir siyasi partiyi sevmiyorum. siyasi bi kişiliğim de yok zaten. yorucu. üşenirim. ben daha basit şeylerle ilgileniyorum. mesela; akparti'ye senelerdir, "`herşey türkiye için` sloganınızdaki 'her şey' ayrı yazılır" diye dilekçe yolluyorum. hâlâ düzeltmediler. cevap da vermiyorlar. hiç değilse 'bizim yazınsal tarzımız bu' filan deyin di mi.

- ayıp yani yaptıkları. sonra da neymiş, oy verin. bokveririm.

10 Şubat 2010

yokdolabı.

küçükken buzdolaplarının soğutmaktan çok daha kutsal ve mistik güçlere sahip olduğunu sanıyordum. mesela pillerin ucunu ısırıp buzdolabına koyduğunuzda doluyolardı. boş bir subardağı koyunca da yağmur yağacak sanıyodum. niye olduğunu gerçekten bilmiyorum. ama gerçekten çoğu zaman yağıyodu lan.

- kendi doğrularını savunurken, başkalarının fikirlerini 'yok' sayan insanlardan nefret ederim.

8 Şubat 2010

sabun.

kalıp sabunu elime alıp biraz suyla ıslatıp köpürttükten ve sabunu iyice kayganlaştırdıktan sonra elimi böyle sıkmak suretiyle sabunun avcumun içinden pört diye fırlaması var ya. işte o hissi çok seviyorum ben. sonra da elimde kalan köpüklerle baloncuklar yapmayı. falan.

- benim el yıkamam banyo yapmamdan uzun sürer, çucukluğumdan beri.

4 Şubat 2010

bugün.

bugün portakal sıktım. yeni bir kediyle tanıştım. esnedim. bi şarkı dinledim. gülümsedim. aylardır görmediğim birisini gördüm uzaktan. bi balık deseni çizdim. eski bi fotoğrafa rastladım. gözlerimi kapattım. açtım. yürümedim. uçtum.

1 Şubat 2010

tukağıt.

dünyanın en sıkıcı işi tuvalet kâğıtlarınınkidir herhalde. düşünsenize bütün gün küçücük bir odada bekliyorsunuz. sonra bi adam geliyor işte. bir parçanızı koparıp boklu götüne sürüyor.. ve delik.. işte oradasın.. siktir. eridin bile.

- bazen yaşamımın gidişatıyla ilgili karamsarlığa kapıldığımda, neyse ki tuvalet kâğıdı değilim, diyip derin bir oh çekiyorum.